8 Eylül 2015 Salı

YAD - Turgut Uyar


Güzel günlerim vardı yağmurlarla ıslanan,
Ve güzel gecelerim masallarla dopdolu.
Her şey, her şey güzeldi, gözyaşı, dünya, zaman,
Böğürtlen topladığım ıssız, tozlu köy yolu,
Güzel günlerim vardı yağmurlarla ıslanan.

Ufacık korumuzda dolaşırdım korkuyla,
Ve Allahı arardım serçe yuvalarında,
Bulamayınca dua yollardım akan suyla,
Göğü bulutlar saran bahar havalarında,
Dolaşırdım ufacık korumuzda korkuyla.

Seyrederdim göklerde her gün büyüyen ayı.
Ve kale duvarından yıkık mezarlıkları,
Bana korkunç bir devi hatırlatan kayayı.
Ve annemin taktığı mavi nazarlıkları,
Seyrederdim göklerde her gün büyüyen ayı.

Odanın ortasında yanan petrol lâmbası,
Ve bazan şimşeklerle aydınlanan geceler.
Bacamızın üstünde duran leylek yuvası,
Ne güzeldi ne güzel masallar, bilmeceler.
Odanın ortasında yanan petrol lâmbası.

Neş'elerim geride kaldı eski günlerde,
Güzel günlerim vardı yağmurlarla ıslanan,
O doğduğum diyarda, o kuru ıssız yerde,
Petrol değil masaldı lâmbalarında yanan
Neş'elerim geride kaldı eski günlerde...

Turgut  Uyar

27 Haziran 2015 Cumartesi

yaz sıkıntısı


yazın balonu patladı sabahları
güneş ipek ağını ördü içimize
öğlen ağırlığı içimize doladığı
bir pençe dokunur gibi perdelere

öyle gerdi durdu zalimliği
bembeyaz tıraşlı günlerin yüzüne
bir yanına bomboş şişeler dizili
erimiş adamların sıcak gölgeleri

derken bir duman sokuldu ağızlara
sıkıntı tutuşup parladı bir an
uzanıp dokundu hülyalı kadınlara
yakılıp söndürülen sıgaralardan

20 Mayıs 2015 Çarşamba

gidilmemiş yol / The Road Not Taken - Robert Frost - mountain interval


Two roads diverged in a yellow wood,
And sorry I could not travel both
And be one traveler, long I stood
And looked down one as far as I could
To where it bent in the undergrowth;

Then took the other, just as fair,
And having perhaps the better claim
Because it was grassy and wanted wear,
Though as for that the passing there
Had worn them really about the same,

And both that morning equally lay
In leaves no step had trodden black.
Oh, I marked the first for another day!
Yet knowing how way leads on to way
I doubted if I should ever come back.

I shall be telling this with a sigh
Somewhere ages and ages hence:
Two roads diverged in a wood, and I,
I took the one less traveled by,
And that has made all the difference.

Robert Frost
mountain interval, 1916




yol ikiye ayrıldı sararmış bir ormanda
ne yazık seçmeliydim ikisinden birini
sessizce baktım yılan gibi kıvrılan yola
yalnızdım, inceledim, ağaçların altında
uzaklara kıvrılıp yitip gittiği yeri

sonra öteki yola saptım hiç düşünmeden
belki böylesi daha iyiydi bilmiyorum
farklı değildi izler diğer yoldakilerden
belki de çimenlerin güzelliği yüzünden
önceden geçenlerin peşinden gidiyordum

ve sabah tazeliği, yatıyordu sessizce
çiğnenip ezilmemiş yapraklar arasında
belki de dönmeliydim, diğerine bitince
seçilen yol dallanır bilirim gidildikçe
ben de mimledim öbür yolu başka zamana

ağaçların altında ayrılan döne döne
yıllar yılı, feryatla anlatacağım bir bir
ormanda gördüğüm o yol ayrımını size
belki de odur sebep başıma gelenlere
belki de az gidilen yolu seçtiğimdendir

Robert Frost
çeviren: Ali Rıza Arslan

11 Mayıs 2015 Pazartesi

kamp ateşi




gece kurulmuş yanıma
kamp ateşi, yıldızlar
yıldızlar düğüm düğüm

oturup dinlenmek
şimdi uzak bir köyde
söylenen türküler
alev alev bir ruh
dilime kıvrılan

sırtımda ağrıları
eski zamanların

elimde bıçağımla yonttuğum
büyülü bir anı

uyusam...

dinlen diyor deniz
mavim yarın da mavi
yosunum yine yosun

oysa ben şimdiden
kirpiklerime kıvrılan
dalgasını özledim

çocukluğum



yosun tutan duvar, çocukluğum
bir köşe başını dönünce ağaçlar
karşı evlerin sesleri
kışın buz tutar

hafif yokuştur,  sanırsın
her yeri kayar caddelerin
çocukluğun düşmediği yere
yazın düşer gölgelerin

soğuk bir su: sıcak günlerin
hararetini alan ay ışığı
geceleyin delen karanlığı
bir kralın tacında yıldızlar

semboller uçuşur, arabalar
park eder boş arsalara
park eder kiremit taşla
duvarlara çöp adamlar

dokunmak her şeydir, dokunmak:
terli günün ilk gülü
gıcırtıyla açılır bahçe kapısı
sesi tenime sürgülü

yağmur, yine o bilindik kokular
papatya ve kır oyunları ve yağmur
buğusu camlarda durur
beş parmaklı çocukluğun

günler sayısız, uç uca
doyumsuz günler ardı sıra
kahkaha deresi çağıldar
bu küçük ülke atlasında  

31 Mayıs 2014 Cumartesi

Prelüd


yıkık harabelerin içinde gezinirsin
beyaz tüylü bir yaban güvercini gibi
parlayan tüylerin  belirsiz, hatırlatır
geçmişte yaşanılan güzel günlerimizi

seni başka zamanlar kıyısında görürüm
kentlerin uzağında akan ılık derenin
bir yapraktan damlayıp sessizce kaybolursun
ardında tasasız dalgalar bırakarak

sen! yaşam ışığımız, içimizdeki coşku
kırık kalplerimizin üstüne kazılı iz
yükselirsin kedersiz, uzakta, ufka doğru
ışığının altında sanki kölen gibiyiz

daha kaç kez aldanıp peşinden geleceğiz
kaç yenilgi bekliyor bizi yengiden önce
ganimet bildiğimiz kazanımlar gün be gün
solar, kurur, yozlaşır yok olur elimizde?

4 Şubat 2014 Salı

her nasılsa yazılmış aşk ve ayrılık sonesi





şimdi biraz da eski aşklardan bahsedelim
onlar rüzgâr gibidir perdeleri yoklayan
kör bıçaklar keserken ruhunu dilim dilim
odalarda yok eder kapıları bir duman

beyaz sesler bağırır capcanlı anılarda
kararmış zamanların zehirli dargınlığı
baş dönmesi kalıcı olur ayrılıklarda
saatler çekiştirir, uzatır dalgınlığı

kaybetme korkusuysa esir alır dilleri
konuşmak susmak olur, susmak bir yalan gibi
bir ayrılık olsa da gerçeklerin ederi
bir gün elbet söylersin söylemen gerekeni

şimdi, esti de geçti, unutulur desem de
sevdim, ayrıldım ben de bir zaman birisinden
o beni sevmiş miydi, bilsem de bilmesem de.

yalnızlık uzar gider, yalnızlık perde perde
kapısız odaların içindeki kederde
evler var uçsuz evler, uçurumlu yerlerde