4 Aralık 2013 Çarşamba

elde ne varsa




şimdiye dair elde ne varsa
zamanın sürgününde uyanan
çocukluktaki o boş arsa
sokaklar, lâmbaları yanan

ne varsa toplayıp getir
ne kaldıysa geçmişinden
ağlamalar, gülmeler, kibir
hatırında uykulu bir öğlen...

yaz kırgınlığına bozgun günlerin
unutmadan üzerlerine bir bir
yitik evlerine gölgeliklerin

getir! dök! elde ne varsa
ör şiirini, sevda boş arsa
zaman sonsuz bir duvarsa

Bilmem



ben de sevdim bakıra çalarken
akşamın şarkısı ağaç tepelerinden
yürüdüğünde mavi göğüne
çocukluk hayallerimin

öyleydi evet, otların yeşilinde
sırtımdaki serinlik kesinlikle
yıldızların güzelliği

sevmişimdir elbet, suda taş sekerken
martı sıcaklığı mıdır bilmem
kalbimdeki çarpıntısı güneşin
yoksa sarı bir çığlık mıdır, sap sarı
yazın ortasına düşen?

anlamam bu işlerden.

aklım karışır yağmur
toprağa değdiğinde.

bilmem sonra rüzgârın
yaprakla derdi ne

mevsimler nerden gelir
nereye gider kuşlar
hele şu insanlardaki
insanlardaki bakışlar...

MERDİVENLER


                       eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak...


merdivenini çıkmak basamak
basamak uğultulu günlerin
etrafı örtülü bir yerin
esrikliğinde yaşamak...

nerde o coşkun dere!
nerde o büyülü ırmak!
usulca düşen yaprak
sonsuza yüz bin kere?

gündüzün aydınlığı
söyleyin nerelerde?

söyleyin, dağlarından
eksilmeyen kar;
denizin nereye akar
balıklar ağlarından?

söyleyin! söyle! nasıl
neşesi bir ânın
içinde insanın
kayboluyor asıl?