derken,
yazdan kalan düşler kurduk
kış sonralarına
sonra bir yaz, metruk ve soluk...
(yani kimsesiz bir yaz)
ölü
ve donuk
eğilip usulca
kalbine dokunduk
ve orda o yazdan
aşkları mektup
diye aldık,
akşamları bir zarf
ve kendimizi pul
_____________gibi bulup
kış sonlarına damgalandık
yanmak için vardık!
lâkin hep bir müsvedde
gibi yandık
3 Eylül 2009 Perşembe
2 Eylül 2009 Çarşamba
yazdan kalan düşler
bu akşam fazla gelir ikimize
biz ki kırılgan umutların
ürkek koruyucuları
yıllarca nöbetler tuttuk
beşiğinin başucunda
yarınların
ve anıların tabutunda
paslı bir çivi gibi buruk
dururduk
...
derken, yazdan kalan
düşler kurduk
kış sonralarına
biz ki kırılgan umutların
ürkek koruyucuları
yıllarca nöbetler tuttuk
beşiğinin başucunda
yarınların
ve anıların tabutunda
paslı bir çivi gibi buruk
dururduk
...
derken, yazdan kalan
düşler kurduk
kış sonralarına
1 Eylül 2009 Salı
istanbul
İstanbul yine renkli, renkli dünyaları bir bir dolaşıyorum. Her şey eskisi gibi, bazı şeyler üzerine biraz daha koymuş, çoğalmış. Son gelişimden daha bir gözalıcı. İçine çekiyor insanı.
Giderken bıraktığım her şey şimdi biraz da yabancılaşmış, farklı giysilere bürünmüş farklı tarzları benimsemiş, sokaklar caddeler insanlar ve o dinmek bilmeyen uğultu...
İstanbul değişik efsanelere imza atan bir şehir, her dakika her saniye, bakmasını bilen gözler için. Kalbinin sesini dinleyip adımlarını ona göre atanlar için, yaşamaktan korkmayanlar, kabuğuna çekilip sinmeyenler, ödlekliği kendine iş edinmeyenler için her köşesinde yeni bir maceranın, yeni bir heyecanın ayak izleri var.
İstanbul masala da dönüşebilir. Masal kahramanı olmayı hak etmek lazımdır. Masallardaki kahramanlar gibi gerçek hayata bakış açısını değiştirmeli duygularını takip etmelidir insan biraz da. Yoksa istanbul tam bir cehennemdir, yutar çiğner tükürür. Kuru bir posa bırakır geride ve geride sadece boşa harcanmış bir hayat...
Canım istanbul cicim istanbul... Sevmesini bilmeyen insanın vay haline seni...
(14-06-2005)
Giderken bıraktığım her şey şimdi biraz da yabancılaşmış, farklı giysilere bürünmüş farklı tarzları benimsemiş, sokaklar caddeler insanlar ve o dinmek bilmeyen uğultu...
İstanbul değişik efsanelere imza atan bir şehir, her dakika her saniye, bakmasını bilen gözler için. Kalbinin sesini dinleyip adımlarını ona göre atanlar için, yaşamaktan korkmayanlar, kabuğuna çekilip sinmeyenler, ödlekliği kendine iş edinmeyenler için her köşesinde yeni bir maceranın, yeni bir heyecanın ayak izleri var.
İstanbul masala da dönüşebilir. Masal kahramanı olmayı hak etmek lazımdır. Masallardaki kahramanlar gibi gerçek hayata bakış açısını değiştirmeli duygularını takip etmelidir insan biraz da. Yoksa istanbul tam bir cehennemdir, yutar çiğner tükürür. Kuru bir posa bırakır geride ve geride sadece boşa harcanmış bir hayat...
Canım istanbul cicim istanbul... Sevmesini bilmeyen insanın vay haline seni...
(14-06-2005)
30 Ağustos 2009 Pazar
Felek
Saat sabahın beşi. Duman'ın içinde "kahpe felek" lafı geçen bi şarkısı çalıyor. İki sene önce içinde felek lafının geçtiği bir kitap okumuştum o aklıma geldi. Adı neydi kitabın? Hulki bey, ya da sanırım Hilmiydi... Evet Hilmi bey ve arkadaşları. Yoksa Hulki miydi? Şimdi google'dan bakamayacağım, üşendim ama yazarını hatırlıyorum. Yiğit Okur yazmıştı kitabı.
Kitapta Galatasaray Lisesine birlikte gittiği arkadaşlarını hatırlayan kahramanımız onların ortayaş dönemlerinde başından geçen olayları anlatıyor. Bunlar bi kış gecesi liseden kaçıp o zamanların meşhur bi meyhanesine gidiyorlar. İçlerinden biri orda şarkı söyleyen bi hatuna abayı yakıyor. Kitapta bu aşk hikayesi de anlatılıyor. Bizim elemanın kadından hoşlandığını göstermek için yaptığı hareket bi harika. Elini hatunun kıçına atıyor. İşin tuhafı bu hareket hatunun hoşuna gidiyor ve sonra aşk... (insanlar ne tuhaf)
Kadının meyhanede söylediği şarkıda felek lafı geçiyordu sanırım. Sözleri nasıldı o şarkının şimdi hatırlayacağım.
Mazi kalbimde bir yaradır.
Talihim bahtımdan karadır.
Böyle bişeydi. Yoksa felek geçmiyor muydu kitapta ya da şarkıda? Şarkının da kime ait olduğunu ve tam sözlerini google dan bakamayacağım, gerçekten çok üşeniyorum.
Bu yazıyı yazdığıma dua edin... ( ama kitap güzel tavsiye ediyorum)
Kitapta Galatasaray Lisesine birlikte gittiği arkadaşlarını hatırlayan kahramanımız onların ortayaş dönemlerinde başından geçen olayları anlatıyor. Bunlar bi kış gecesi liseden kaçıp o zamanların meşhur bi meyhanesine gidiyorlar. İçlerinden biri orda şarkı söyleyen bi hatuna abayı yakıyor. Kitapta bu aşk hikayesi de anlatılıyor. Bizim elemanın kadından hoşlandığını göstermek için yaptığı hareket bi harika. Elini hatunun kıçına atıyor. İşin tuhafı bu hareket hatunun hoşuna gidiyor ve sonra aşk... (insanlar ne tuhaf)
Kadının meyhanede söylediği şarkıda felek lafı geçiyordu sanırım. Sözleri nasıldı o şarkının şimdi hatırlayacağım.
Mazi kalbimde bir yaradır.
Talihim bahtımdan karadır.
Böyle bişeydi. Yoksa felek geçmiyor muydu kitapta ya da şarkıda? Şarkının da kime ait olduğunu ve tam sözlerini google dan bakamayacağım, gerçekten çok üşeniyorum.
Bu yazıyı yazdığıma dua edin... ( ama kitap güzel tavsiye ediyorum)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)