11 Eylül 2013 Çarşamba

sekiz kedili ev

bu eve giren, ilkin normal bir eve girdiğini düşünecektir. evin normalliğini girişte karşılaşacağı üç kedi değiştirmeyecek belki ilginçleştirecektir. lakin daha önce kapı açılınca ilk ne olur, hatta kapı açılmadan, kapı çalınmadan önce neler gerçekleşir ona bir değinelim.

varsayalım ki bu ev yüksek giriş, kapısının sıradan kahverengiliğiyle karşılaşabilmeniz için yarım kat merdiven çıkmanız gerekiyor, sonra hemen gözünüz sağ tarafta bulunan zile kayıyor.

diyelim ki bu zillerin klasik soldan düğmelisinden tutun arslanlısına, ancak merdiven otomatiği kazara sönerse farkedebileceğiniz gözleri kırmızı kırmızı yanan geyiklisinden dokunmatiğine envai çeşit olduğunu bilirsiniz.

farzı mahal bizim zilimiz sıradan sağdan yuvarlak düğmeli olanlardan. sağ elinizle hiç düşünmeden zile basarsınız. bastığınızda hiçbir şey duymamanız da mümkün fakat bu zilerin insanı iğrendiren bülbüllüsünden tutun da eğer gecenin bir yarısında çalmışsanız, erken sönen merdiven boşluğu otomatiğinin arkasında bıraktığı karanlıkta bitmesi on onbeş saniyeyi bulan, bütün apartımanı inleten çığlığıyla ter içinde susmasını beklediğiniz türleri de mevcuttur fakat en güzeli hoş terennümüyle kısa süreli, evdekilere varlığınızı sakin sakin haber verenidir.

bizim zilimiz de böyle bir zildir. (farzzzzedelimküüüü)

derken kapı açılıyor. Bu kapı açılıyor ifadesi, ne öznesiz gerçekleşen ya da bizim öyle zannettiğimiz eylemler gibi esrarengiz, ne de hakkında türlü şekilli rivayetler olan hadiseler gibi belirsizdi. jeoloji biliminin sırları aslına aşina olanlar için deprem nasıl bilinenin dışındaki bir güçle ya da tabiatın musallat ettiği garip bir musubetle gerçekleşmiyorsa, kapının açılması durumunun arkasında da bilinen bir güç vardı. adı da şeyler.

şeylerin dokunduğu kapı tam açılmamış hafif aralanmıştır. bu sırada içeriye doğru hafif bir rüzgar esmesi bize içerideki sıcaklığın dışarıdan daha yüksek olduğu konusunda fikir verebilir, hatta mimar ya da inşaat işleriyle uğraşan kişiler bu durumu değerlendirerek, evin çephesi konusunda yanlış çıkması muhtemel birkaç varsayımda bulunabilirdi fakat bugünkü işimiz varsayım üretmek değil.

şeylerin üzerindeki doğal ev ortamının verdiği rahatlığı yansıtan giysiler, varlığını hiç yadırgamadan oturmuş bir karakterin göstergesi olabilirdi, bu durum bize içerideki zamanın onunla birlikte pek de sıkıcı geçmeyeceğini ifade ediyor da olabilirdi. geçelim bunları. asıl işimize bakalım.

sonra ne olur? genelde "merhaba nasılsın?". sonra içeri buyur edilinir. edilinir ya da sadece gülümseyerek kenara çekilen ve kenara çekilirken de yavaşça kapıyı daha da aralayan şeylerin bu sıcak karşılamasına icabet edilerek sadece gülümsenir, içeri doğru adım atılırdı. işte üç kediyle de tam da bu sırada karşılaşılırdı.

üç kedinin sırrı üç kedi olmamasındaydı fakat onlar bu sırrı bünyelerinde barındırmıyor, size sadece üç tane olduklarını düşündüren bir ön tanımla zihninize perçinliyorlardı. hep alıştığımız düşünce kalıplarını izlediğimizden, şaşırdığımızda zamanın ne kadar hızlı hareket ettiğini aklımıza getirmez, bizi şaşkına çeviren durumların tam bir tahlilini yapamadan o kısacık gerçeğin aralanma anlarında körleşiriz. işte böyle bir körleşmeyle evde sadece üç kedi olduğunu düşüneceğiz. eğilip kedileri sevmeden önce şeyler'e bir bakış atarak tehlikeli olup olmadıklarını yoklamayı da ihmal etmezsek başımıza bir iş gelmez, gelmezdi.

- şeyler! ne kadar güzel bunlar, oy vıcı vıcı. isimleri ne bunlarsın?
- ben, sen, o.

- ayyyy! ne de güzel isimleri varmış, oyy yerim yerim! vesaire, bıcı bıcı vesaire, bık bık.

vesaire...

ben, parlayan tüyleriyle, çevik hareketlerle kendini sevdirmeye çalışarak öne atılmalarıyla bana ilk yaklaşan, başını uzatıp burnuyla çantamı, çantamı ve içindekileri kokusundan, kokusundan tanıyabilecekmiş gibi sürttüğü, sürttüğü şeyler'in ve benim dokum hakkında, hakkında bilgi sahibi olabilecekmiş gibi örselediği bir kediydi. kediydi. di.

sen, her zaman ürkek ve mesafeli duracaktır. sen'e sürekli elinizi uzatıp dokunmaya çalışacaksınız, zaman zaman bunu başaracaksınız fakat kendini hep kısa sürelerle size gösterecek belki de o tamamen başka işlerle başka hayallerle düşünceler kurgularken siz, sen'i sevecek ve sizi düşünüyor zannedeceksiniz.

o ise içlerinde en uzak olan olacak her zaman, ürkekliğinden ya da sizinle birlikte aynı ortamda bulunmayışından hep o'nu özleyip hakkında şeyler'e sorular soracak, sen'i severken ona o'ndan bahsedecek, bir haber var mı diye meraklanacaksınız. yani o, pek ortada görünmeyen kedi modeli. do you understand?

kedi sevmenin sekiz kedili bir evde pek ilgiyle karşılanacağını düşünüyorsanız, zamanın, gökyüzünün ve yıldızların altında, asırlara malolmuş bilgiyle uğraşan, dev cüsseleriyle, derin tefekkür içerisinde arkalarında kan ve gözyaşıyla sulanmış topraklar bırakarak yürüyenlerin mezarları üzerine yanılıyorsunuz. ama durun. tabii ya. siz halen bu evde üç kedi var zannediyorsunuz. salona bir geçelim hele. pabuçlarımızı çıkaralım bir. boş kafamızın sahte ağırlığını taşıyan masum ayaklarımız rahatlasın.

- şeylercim nasılsın?
- ay şekerim sorma sakın.

vesaire...